Hikaye: Japonya’daki Black Emperor adındaki motosiklet çetesi üzerine bir belgesel. Yönetmen Mitsuo Yanagimachi merkeze sürükleyici bir olay örgüsü yerleştirmek yerine, kamerasını çetenin gece gezintileri, toplantıları ve polisle tartışmaları arasında dolaştırıyor.
“Hiç izleyicim yok” diyor Mitsuo Yanagimachi bir röportajında. Her ne kadar daha ilk filmi olan “Godspeed You! Black Emporor”da (Goddo Supiido Yuu! Burakku Emparaa) ufak çapta bir sansasyon yaratmış olsa da. Bu son derece iddiasız düşük bütçeli filmi 1976’da Japonya’da beklentilerin üzerinde bir ilgi gördü ancak daha sonraki yıllarda bir daha su yüzüne çıkamadı. İsmini filmden alan Kanadalı post-rock grubu Godspeed You! Black Emperor sağ olsun, 2000’lerde bu kült filmin namı biraz daha duyuldu. Ancak yönetmenin sözleri hala isabet taşıyor. Keza “GY!BE”nin (bundan sonra yazıda filmin adı kısaltılarak kullanılacak) hayranlarından, izleyicisinden değil de filmi merak edenlerin, izlemek isteyenlerin sayısından bahsedilebilir olsa olsa. Tam da bir festival hitine dönüşebilecek yapısına rağmen “GY!BE” yaygın bir şekilde festival programlarında yer bulamadı.
VHS ve DVD formatlarında ise görüntü kalitesi ve altyazı hep bir problem oldu. Durum böyleyken namı kendisinden önce yürüse de “GY!BE”nin hala Japon sinemasının karanlıklarındaki yerini koruduğunu söyleyebiliriz.
Yönetmen Mitsuo Yanagimachi, kamerasını Japonya’nın yabancılaşmış gençlerine ve modern toplumda tutunamamış bireylerine çevirmeye 3-4 senede bir çektiği filmlerle devam etti. Adını en çok duyurduğu ve saygınlık kazandığı “Fire Festival” (Himatsuri) 1985 yılında Cannes Film Festivali’nde Batı izleyicisi karşısına çıktı. Filmin vasıfları karşısında şaşıran eleştirmenlerin övgüleri, “Fire Festival”in birçok ülkede daha festivallerde izleyici karşısına çıkmasını sağladı. Yanagimachi ardından 3 film çekse de 1995 yılında bir anlamda sinemaya küstü. Ancak 2005 senesi, yönetmenin “Who’s Camus Anyway” adlı filmiyle aynı formuyla geri dönüşüne tanıklık etti. New York ve Cannes festivallerinde adından söz ettiren film, Tokyo’da da En İyi Film ödülünü aldı.
Enteresandır ki, bu geri dönüşe ve gösterilen her filmi için hakkı ve çalışmasındaki saygınlığı teslim edilmesine rağmen Yanagimachi popüler kültür için bir cazibe yaratamadı. Benzer akıbeti yaşayan birçok yönetmenin filmografisi için retrospektifler DVD box set’ler basılır. Ancak Yanagimachi tuhaf bir şekilde hala “izleyicisiz” yönetmen olma özelliğini koruyor. Tam da bu yüzden “GY!BE”ne 1970’ler Japon sinemasından çıkan çılgın, tuhaf bir film muamelesi, tek atışlık bir kült adayı değil; nitelikli bir yönetmenin ilk filmi muamelesi yapmak uygun düşüyor. Nitekim “GY!BE” düpedüz bir auteur filmi.
Motosiklet çetesini konu alması, görüntülerini zaman zaman 1970’lerin psikedelya etkileşimli rock’n’roll beat müzikleriyle beslemesi beklentileri yanlış yönlendirebilir. Zira ‘60lar sonu ve ‘70ler Japon sineması çeteleri hikaye merkezine alarak erotizm ve aksiyon ağırlıklı sayısız istismar filmine sahne oldu. “GY!BE” tavır olarak bunların anti-tezi sayılabilir. Yanagimachi sinemasının manifestosu filmin aktörleri için kameranın varlığını yok edip sinemacının müdahalesini en aza indirgemek olarak özetlenebilir. Ona göre sinemacı, gözlemlemeli, öğrenmeli ve insanların yaşamlarını kaydetmeli. Yanagimachi’nin anlattığı yaşamları ve sunduğu görüntüleri, yargılamadan, mesaj vermeye çalışmadan, kategorize etmeden ve nihayetinde izleyicinin duygularını yönlendirmeden perdeye taşıma amacı güden sineması “GY!BE”de aynen mevcut. Film, bu çetenin mensubu olan gençlerin neden asi ve düzenin dışında bir hayat seçtiklerini indirgeyici bir yaklaşımla sunmuyor. Sadece ve olabildiğine gerçeklikle onların yaşamlarının arasına sokuyor izleyiciyi. Savaş sonrası Japonya’da savaşın trajedilerini yaşamış yetişkinlerle, kendini birden özgürlüğün, konformizmin ve popüler kültür fırtınasının kısacası hızla modernleşen bir toplumun ortasında bulan gençlerin arasındaki uçurum düşünülürse “GY!BE”nin estetik ve etik tercihleri daha da anlam kazanabilir. Bu yüzden Yanagimachi’nin yargı ve yaftalardan uzak duran sinemasal tercihleri bu gençler hakkında bilgi veren bir belgesel olmaktan itina ile kaçınıyor.
Hayli etkileyici olan yüksek kontrastlı siyah beyaz görüntülerden ve müzikten aldığı destek ile gençlerin hayatlarından sunulan kesitlerde yaşanılan halet-i ruhiyeyi izleyiciye geçirmek filmin tek derdine dönüşüyor. Yönetmen, tüm cinema verite taktiklerini öyle avangard bir tercihle buluşturuyor ki ortaya neredeyse sadece gece motosiklet kullanmayı “anlatan” ve başka hiçbir şey olmaya çalışmayan tuhaf bir film çıkıyor. Bu estetik ve politik tavır Yanagimachi’nin neredeyse tüm filmografisine uzanan bir olgu.
Film çekmeye çalışan üniversite öğrencilerini konu alan son filmi “Who’s Camus Anway” fikri de kendiliğinden oluşmuş. O sıralar Tokyo’da üniversitede ders veren yönetmen şöyle diyor: “Her gün 3 saat ders anlatmak insanı susatıyor. Tek başına içmek de oldukça yalnız ve mutsuz bir iş. Ben de dersten sonra öğrencilerle bir yerlere gitmeye başladım. Bir süre sonra doğal olarak arkadaşlık, seks, ebeveynlerle yaşanan problemler gibi birçok özel konuda konuşmaya başladık. Başlarda, bir film çekmeyi düşünmüyordum. Ve bu yüzden değil hoşuma gittiği için soru soruyordum”. Yönetmenin ancak onları tanıdıktan sonra film karakterlerine dönüştürdüğü hemen göze çarpıyor. “GY!BE”deki gibi sinemacının gerçeğe müdahale etmesini engelleyecek derecede varlığını unutturan bir yakınlık bu. Yanagimachi’nin sinema dili de bu yüzden en çok, filme alacağı karakterlerle vakit geçiren, onlarla beraber yaşamaya başlayan ve kameranın varlığını onlara unutturan sinemacının belgesel üslubuyla besleniyor. Bu tarz belgesellerde kameranın varlığının gerçeği ve insan davranışlarını değiştirip değiştirmediği, yönlendirip yönlendirmediği haklı olarak hep tartışma konusu olmuştur. Ancak, bu bağlamda Yanagimachi “GY!BE”de muazzam bir iş çıkarttığı söylenebilir.
Fransa’nın en saygın senaristlerinden Jean Claude Carriere (“Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği” ve “Teneke Trampet”ten hatırlanabilir) Sinemanın Gizli Dili adlı kitabında tarihi bir dönemin, gerçeğin filme alınmasının bir öykünme olduğunu ve izleyicinin bu konuda uyarıldığından bahseder: “Ne var ki, izleyici böyle bir uyarıyı unutmaya hazırdır ve görüntüler aklını başından alarak izleyiciyi kör eder”. Görüntüler çoğu zaman aklımızı başımızı alıp öyküleri gerçek gibi sindirmemize yol açıyorsa, “GY!BE” neredeyse bir anlamda tam tersini yapıyor. Yanagimachi öylesine kusursuz bir gerçeklik yakalıyor ki izlenilenler sahnelenmiş gibi geliyor. Kameranın sadece orada bulunduğuna inanmak bir yana filmin belgesel olduğunu unutup Marlon Brando’lu “The Wild One” ilhamlı bir Japon fantezisi izlediğinizi sanabilirsiniz. Gecenin karanlığının tüm kadrajı yuttuğu, araba farlarının ve sokak lambalarının gözü kör ettiği grenli 16mm görüntüler filmin izleyici üzerinde bıraktığı bu tuhaf etkinin başlıca kaynağı. Dahası çoğu kez yönetmen, karakterleri ve diyalogları bırakıp onları sarmalayan çevreyi sinematografinin merkezine yerleştiriyor. Ve “GY!BE” daha izlerken izleyicisini nedenini anlayamadığı bir şekilde yutan, içine çeken etkileyici bir filme dönüşebiliyor. “GY!BE” hem bu minör kült filmin çarpıcı etkisini merak edenler hem de es geçilmiş bu önemli yönetmenin üslubuyla tanışmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat.
İngilizce Altyazı gömülüdür.
http://rapidshare.com/files/144501151/GYBE.1976.DVDRip.XviD.MP3.EngSub.part6.rar
http://rapidshare.com/files/144506239/GYBE.1976.DVDRip.XviD.MP3.EngSub.part7.rar
http://rapidshare.com/files/144506239/GYBE.1976.DVDRip.XviD.MP3.EngSub.part7.rar
http://www.x0x6.com/vb
YanıtlaSilWoooooooW
peki ya 7inci rar?
YanıtlaSilhttp://rapidshare.com/files/144506239/GYBE.1976.DVDRip.XviD.MP3.EngSub.part7.rar
YanıtlaSilçok özür dileriz,gözden kaçmış.
gecikme için daha çok özür dileriz.
tesekkurler!
YanıtlaSil